22 Ocak 2014 Çarşamba

PEUGEOT RCZ. Dışı seni yakar, içi beni...!


KÜÇÜK ÇOCUK
Birazcık bile otomobil seven adama 205 GTI dediğin zaman şöyle bir durur ve yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluşur. Küçük ve hafif kasaya güçlü motoru koyduğun kombinasyon oluyor sana GTI. Küçük otomobil beğenmeyen birisi için bile gerçekten nefes kesiciydi. Şimdi bunları neden anlatıyorum, konumuzla ve RCZ ile ne alakası var?
GTI üstün teknik özellikleri ve muhteşem yol tutuşunun yanında fiziksel olarak gayet kötü bir otomobildi. Yolda giden, gazlayan, virajlarda harikalar yaratan GTI çok gördük ve fakat kaza yaptıktan sonra toplanabilenini pek az gördük. Otomobilin kapısını sert kapattığınız zaman rahatlıkla ayarları kayabiliyordu. Peugeot'ya özgü elektrik aksam arızaları zaten her Peugeot gibi bu araçta da standarttı. Sürekli bozulan rolanti ve ayyaş gibi tüketilen yakıta hiç değinmiyorum bile. Toplamda bakacak olur iseniz böyle bir şeydi işte 205 GTI. Peki aracın tüm bu zaafları ve kötü yönleri kullanıcısı için ne ifade ediyordu?
Cevap veriyorum: Hiç bir şey!
Umurunda bile değildi kimsenin. Ben dahil. Benim de kırmızı güzel bir GTI'ım olmuştu. Zamanında 205 i limitlerinde ve uzun süre kullanmış biri olarak tamamen aynı fikirdeyim.



Gelelim RCZ ye. 205 GTI ın üretiminin bitişinden bu yana geçen 20 yılın sonunda (acayip yaşlanmışız, 1/5 asırdan söz ediyorum) ilk kez duyulara ve kalbe hitap edebilen bir Peugeot ile karşı karşıyayız.
Bu geçen sürede üretilen ve piyasaya sunulan modellerin Beko, Arçelik ve Vestel'in buzdolabı modelleri ile hem teknik hem de tasarım açısından ölümüne kapışacağanı rahatlıkla söyleyebilirim.

İLK GÖRÜŞTE AŞK
Yıl 2011 i gösterdiğinde yollara dökülen Peugeot RCZ gerçekten ama gerçekten heyecan verici idi. Onlarca otomobilin içinde yaşayan biri olarak, kalp atışlarımı hızlandırdığını söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum.
Kendi kendime ciddiysen git konuş bence dedim. Önce bayiye gittim. Baktım ettim. "Olmuş bu" dedim.
Sonra sahibinden.com a girerek ikinci el ilanlara göz gezdirdim. Peugeot'nun ikinci elde hızlı değer kaybedeceğini ön görmüştüm. Kısa kesiyorum, ilk RCZ mi Eskişehir'de buldum. (Kaç tane RCZ aldın arkadaşım diye soracak olursanız, 4 diyeceğim. Duygusal olarak bakmayın, işim gereği) 2000 km de ve sedefli beyazdı. Üstüne birde Carbon paketti ki tavanı komple karbon fiberdi ve çıtaları altın rengiydi. 72.000 TL lik sıfır fiyatına karşı, 2000 kım deki bu aracı 65.500 TL ye satın aldım. Noterden çıkıp aracın başına geldiğimde ağzımın suyu akmaya devam ediyordu. Bildiğin concept car görünümlü bir otomobil sokağın başından bana bakıyordu. Bindim ve marşa bastım. 1.6 turbo beslemeli ve Peugeot'nun en çok kullandığı motorlardan birini kullanıyordu. 156 hp ile ortalama bir güç üretiyordu. İç mekan göz alıcıydı. Aslında Peugeot 308 ile aynı kokpite sahipti ve fakat torpido komple deri kaplıydı, havalandırma kanalları vites topuzuna kadar piano black boyanmıştı ve gece ambiyans ışığında şıkır şıkır parlıyordu. Çok havalıydı. Üstelik benim otomobilde opsiyonel sunulan 20 inch spor jantlar da vardı. Depoyu doldurdum. Bilmeyenler için söyleyeyim, Eskişehir İstanbul arası nefis bir yoldur. Özellikle bizim gibi gaz pedalı ile arası iyi olanlar için enfes virajlar, güzel düzlükler ve rampalar inişler ile bir parkur gibidir. Prodigy CD sini taktım ve başladım gazlamaya. Yavaş falan değil, bildiğiniz tam gaz.
Güzel hızlanma, nefis yol tutuş inceden bir motor hırıltısı, mis gibiydi.
İstanbula girdiğimde benzin ışığı yanmaya başladı ki bu yaklaşık 300 km menzile denk geliyordu. Yani km de yaklaşık 1 TL ye yakın yakmıştım. Tebrikler bana. Etiler'e girdiğimde ise menzil artık göstermiyor ve "benzinciye koş" uyarısı ekranı kaplıyordu.
Bizim aşk hikayemiz işte böyle başladı.

NAZLI GÜZEL 
Türkü sözü gibi oldu farkındayım ama tam olarak karşılığı bu. Otomobil o kadar sert bir yapıya sahip ki, benim gibi sert otomobil hastası birini bile rahatsız etti. Kasislerden her geçişte ön takımı o kasiste bıraktığıma inanıp bir sonraki kasise kadar acısını içimde hissettiğim çok zaman oldu.
Peugeot RCZ, kiralama şirketimizde yoğun ilgi görüyordu. Çoğu zaman karaborsa olarak çalıştı. Hatta iş yaptığımız bir firma uzun dönem olarak bu aracı "Marka" aracı yaptı.

Diğer taraftan rüya güzel gidiyordu ve fakat rüyadan uyandığımız zamanlar olmuyor değildi.
Ön takımın zayıflığı kendisini gösterdi ve yaklaşık 40.000 km de kendisini uğurladık ve yeni bir ön takıma merhaba dedik. Aynı zamanda balata ve diskler de çok hızlı bir şekilde aşınıyor ve bitiyordu. Bu frenler bu otomobil için biraz az kalmıştı.
Yeri gelmişken, aracın arka koltukları ile ilgili olarak test etmesi için ofisimizden sevgili Demet'i birkaç kez arkaya oturttum. Kendisi ufak tefek birisidir ama yine de araçtan her indiğinde üreticileri sevgiyle! andığını belirtmek isterim.
Bagaj, bu minnoşdan beklenmeyecek kadar büyüktü. Hatta fazla büyük. Yolculuğa çıkmak için uygun olduğunu söyleyebilirim.
Arka kısımda yer alan ve içerden ayarlanabilen spoiler çok karakteristik ve havalıydı. Bunu kapatıp gezen pek kişiyi hatırlamıyorum. Herkes açık gezmeyi tercih ediyordu.
Torpido derilerinde en ufak bir aşınma kaydetmemiş olmamıza rağmen koltuklardaki deriler hızlı bir şekilde aşındı. Özellikle zor biniş pozisyonundan dolayı koltuk kenarları sürtünmeden dolayı tamamen soyuldu.
Bunu bir kusur olarak söylemek yanlış aslında zira Ferrari'de de aynı sorunu yaşadım, BMW kullanırken de.

İç mekan güzel ve sportif. Gemi dümeni gibi direksiyon biraz can sıkıcı.

Otomobil yol yaptıkça artıları ve eksileri birer birer dökülmeye başlamıştı. Aslında Peugeot'nun bize teşekkür etmesi lazım. Zira RCZ uzun yol testinin herhangi bir mecrada ve bu kadar çok kullanıcı profili ile yapıldığını düşünmüyorum. Biz yaptık, hem de 2 yıl içinde ve 115.000 km ile.

VE PROBLEMLER BAŞLAR
Herşey orta ekranın likit kristalinin gitmesiyle başladı. Aynı arıza vakti zamanında kardeşimin 2004 model 307 CC aracında da olmuştu. Daha 1 yaşına gelmemiş 307 serviste 3 hafta bekledikten sonra garanti kapsamından ekranı değişti. Sonra koltuk kızakları gevşedi ve oynamaya başladı. Direksiyon kutusunda bir boşluk kullanıcının aklını sürekli meşgul ediyordu. Bizim RCZ ise hızlı bir şekilde kilometre devirmeye devam ediyordu.
Akü arızası ile gittiğimiz serviste garanti kapsamında akü değişti. Turbo hortumu değişti. Üst kapak yağ sızdırdığı için garanti kapsamında değişti.
Klima kompresörü ve beyni iki defa arka arkaya arıza yaptı. Düzeldi ve tekrar arızalandı. Tüm sistemi değiştirerek sorunu ucuz yollu !!! olarak çözdük.
70.000 km ye geldiğimizde ise aşırı bir şekilde yağ eksiltmeye başladı. Bu motoru kullananlar bilirler, çok yağ eksiltebilir ve sürekli kontrol altında tutulması gereklidir. Mini Cooper S de aynı motoru kullanır. Bizim araçta bu oran 1000 km ye 1,5 lt seviyesine ulaşmıştı.
Tüm olumsuzluklara rağmen bir gerçek vardı. Araç her gittiği yerde inanılmaz derecede ilgi çekiyordu. Tasarım ile Peugeot'nun yeniden doğduğunu söylemekte hiç sakınca yok aslında.

Yol tutuşa ve fiziksel güzelliğe katkı sağlayan jantlar ve lastikler, kötü yol şartları dolayısıyla hemen hemen her ay rot-balans ayarına giriyordu.
100.000 km ye yaklaştığımızda araç dış görünüşünden bir şey kaybetmemiş ve fakat iç mekanda olması gerekenden daha hızlı aşınmış bir şekilde karşımızdaydı. Direksiyon derisi de soyulmuş ve piano black boyalar birçok noktada yoğun bir şekilde çizilmişti.

JBL müzik sistemi, ilk günkü performansında çalışmaya devam ediyordu.
2013 yılında elimizde albenisi yüksek ve fakat ekonomik ömrü dolmak üzere olan bir otomobil kalmıştı. Diğer RCZ lerimiz misyonunu tamamladı ve satışa sunuldu. Değer kaybından tabi ki nasibini almışlardı.
Yine de satış esnasında çok fazla kişinin talep gösterdiğini söylemek gerekir.

Aklımdayken söyleyeyim, Sevgili Ahmet Said Özen ile bu otomobilin sürüş testini de Mobility Channel'da gerçekleştirmiştim.

Bir noktaya özellikle değinmek istiyorum. Go-kart hissini en çok yaşatan araçlardan birisidir Mini Cooper. RCZ bu anlamda benim gözümde Cooper'dan daha iyi. Limitlere çektiğinizde bile kaymamak için yoğun bir direnç gösteriyor ve limitlerini aştığı zaman kontrollü bir understeer ile tekrar yola giriyordu. (understeer Türkçe meali: Önden kopma, kafadan kayma durumu)

NEDEN SATTIM?
Gelelim hikayenin en civcivli kısmına.
Bu kısmın ne üretici firma Peugeot ne de otomobille direk ilgisi var.
Güzel ve ılık bir akşamüzeri kiralama için firmamızdan RCZ  istendi. Genç ve eli yüzü düzgün bir genç geldi, prosedürlerini gerçekleştirdi ve aracı aldı. 3 günlük kiralamanın sonunda dönmesi gereken saatte dönmeyince ofisteki arkadaşlarımız bu kişiyi aradı ve aracı ne zaman getireceğini sordu. Cevap ilginçti. "Ben aracı geri getirmeyeceğim, bir süre kalsın sonra iade ederim." ??? Bu konuşmanın ardından telefonu kapattı ve şahıs kayıplara karıştı.
Ailesine ulaştık, akrabalarına ulaştık ve herkes aynı şeyi söylüyordu. Bulursanız ne isterseniz yapın. Buyrun bakalım... Yasal yolları takip ettik ve savcılığa suç duyurusunda bulunduk.
İşin ilginç kısmı ise bu noktadan sonra başladı. Çocuk RCZ ile İstanbul trafiğinde geziyordu. Tanıdıklarımız ve aracı tanıyan kişilerden telefonlar alıyorduk. Şurada gördük, buradan geçti diye... Hatta bizim çocuklar, aracı bir kez görüp peşine düşmüşlerdi ve fakat Peugeot'un seri ve dinamik sürüşü ile üstün yol tutuşundan dolayı kaçmayı başarmıştı. Kendi aracımıza yetişememişlerdi işin doğrusu.

Yine bir gün Anadolu tarafından Boğaz köprüsüne doğru gelirken sağ şeritte süzülen RCZ ile karşılaştılar. Beni aradılar ve aracı durdurup arkadaşı bekletmelerini söyledim.
Kısa sürede yanlarına ulaştım. Çocuk arabada yatıp kalktığını ve mecburiyetten dolayı aracı geri veremediğini söyledi. Biz gereken işlemleri yaptık ve ben aracın başına gittim.
Şaşkınlığım daha çok artmıştı. Bizim RCZ nin ön camında "Peugeot Sport" stickerı vardı. Yan çamurluklarda çeşitli stickerlar vardı. Tüm camlara 1 numara çizilmez cam filmi yaptırmıştı. Araca komple spor egsoz taktırmış ve altına mor renkli neon ışık takmıştı. Bizim RCZ pasta cila yemiş ve pırıl pırıl parlıyordu. Deposu ise ağzına kadar doluydu. Bu arkadaş bizim araçla büyük aşk yaşamış ve evlenmeye karar vermişti. Eğer biz kız tarafı olarak aracı almasaydık, kaçırıp götürecek ve muhtemelen gerdeğe sokacaktı.
Bu olay beni çok sevdiğimiz aracımızdan soğuttu ve o günden sonra hiç kullanmadan satışa çıkardık ve yeni sahibi ile buluşturduk.

SONUÇ
Peugeot RCZ, teknik anlamda olmasa bile tasarım ve fonksiyonellik anlamında başarılı bir otomobil yaratmış. O kadar gösterişli ki, birçok spor otomobilden daha çok ilgi çektiği gerçek. İnanmazsanız bir tane kiralayın ve Bebek Kırıntı'ya gidin. Bütün gözler üzerinize çevrilmezse günlük kirasını ben ödeyeceğim.
Gel gelelim ki, iç mekanı, ön takımı, elektrik aksamı ve işçilik kalitesi açısından Peugeot olduğunu her fırsatta hatırlatmaktan geri kalmıyor.
2013 de makyaj yedi RCZ. Yakışıklı yüzü gitti ve kurbağadan bozma garip bir hal aldı. Biz bu otomobilden ticari anlamda oldukça faydalandık. Yeni makyajlı kasasını almayı düşünür müyüm? Hmmm.
Cevap veriyorum: Hayır.
Zaten etrafınıza bakarsanız kendiniz de bu konu hakkında yorum yapabilirsiniz.

Sevgiyle kalın.

Uğur Ersöz







20 Ocak 2014 Pazartesi

Hepinize tekrar merhaba.


Hepinize sevgiler,
Otomobil dünyasının içinde çok farklı görevlerde ve durumlarda yer aldığım için, otomobillere dair deneyimlerimi, yazılarımı, anılarımı ve yorumlarımı paylaşmam tabi ki kaçınılmazdı.
Üstelik bazı farklar ile. Dürüstçe, acımasızca, çıkarsızca...

Yazılarımda hep bu özelliklere rastlayacaksınız. Sebebi basit. Otomotiv dünyasında çok iyi yazan, yorumlayan ve bilgilendiren arkadaşlarım var. Kalemleri sivri ve akıcı. Bu arkadaşlarımdan bahsetmiyorum şu anda ve fakat bir de firmalara bir anlamda ihtiyaç duyan, reklam beklentisi olan ve para neredeyse oraya koşan kişiler sayı olarak çok daha fazla. Bunları açıkça söyleyebilecek, çıkar beklentisi olmayan ve yazabilecek çok kişi yok. İşte bu kişilerden bir tanesi benim. Sebebi basit; benim otomobil firmalarıyla bu anlamda bir alışverişim yok. Yani reklam, test aracı, tatil, gezi, yemek vb. konularda hiçbir beklentim yok.

Kendimden kısaca bahsetmem gerekiyor şu durumda.
Her erkek çocuğu gibi otomobile büyük bir aşk duyarak büyüdüm. Benimki biraz fazlaydı kabul ediyorum. Bu aşamalarda babamın hakkını hiç yememem gerekiyor. Hemen hemen her hafta değişik bir otomobil ile eve gelir ve daha ne olduğunu anlamadan birkaç gün sonra arabasını satar ve yeni bir araba alırdı. Aslında babam devlet memuruydu ve fakat ek gelir olarak araç alıp satardı. Benim çocukluğum onlarca farklı marka ve model otomobilin içinde geçti ki bunlardan bazılarının çok özel olduğunu söylemem lazım. Oldsmobile Tornado, Volkswagen T1, Skoda, Fiat Bis, Gogomobil, BMW 2002, Chevrolet'in hemen hemen 1955-1976 arası tüm serileri gibi gibi...
12 yaşımdan itibaren otomobil kullanmaya başladım. Direksiyona falan oturmak değil. Bildiğiniz kullanmaktan bahsediyorum. 1976 model bir Honda Civic ile başladım. Hondamatic adında otomatik vites sistemi vardı ve boyu boyuma uygundu. Benim bu tutkuma karşılıksız kalamayan babam bana Lise 1 sonunda bir tane Fiat 124 satın almıştı. En azından kendi aracını rahat bırakıp bu otomobille teselli bulacağımı düşündü. Sonra bu araç ile ilgili çok komik bir olay yaşadım. Sonra anlatacağım.
Marifet olduğu için değil ama hayatın gerçeği olduğu için yazıyorum. Yıllarca, 18 yaşımı doldurana kadar ehliyetsiz araç kullandım. Ehliyetsiz tüm İstanbul'u gezdim. Şimdi olsa yapar mıydım bilmiyorum.

Üniversiteye başladıktan sonra mezun olana kadar part time olarak şirketlerde çalıştım. Hayatım biraz daha rahatladığında, tutkumu ve zevklerimi tatmin etmek ve paylaşmak için www.modifiyem.com isimli internet sitesine üye oldum. Burası hayatımda bir dönüm noktası oldu aslında. Birçok arkadaş dost ve deneyim kazandım. Piste çıkmaya başladık. Eğitim almaya başladık, bu işi layığı ile yapabilmek için birçok eğitimden geçtik. Zaten hızlı kullandığım otomobili çok daha hızlı ve efektif kullanmaya başlamıştım. Türkiye'de otomobil gruplarının toplantılarının düzenlenmesinde, pist organizasyonlarının düzenlenmesinde ve bu işin profesyoneller değil de amatörler olarak ele alınmasında görev alan ve öncülük yapan isimlerden biri oldum. Günümüzde yapılan amatörlere yönelik pist organizasyonlarının tohumlarını hep birlikte burada attık aslında...
Pist organizasyonları dışında da birçok sosyal sorumluluk işine el attık ve arkadaşlarımızla birlikte güzel işler yaptık.
 Modifiyem.com Bowling turnuvasından...

Maltepe'de ağaçlandırma çalışmalarında kazma kürekler ile onlarca ağaç diktik. 

Çok popüler ve başarılı geçen bir pist organizasyonu öncesi arkadaşlarımla... 

 Modifiyem.com olarak değişik şehirlerde yapılan yarışlara hep destek verdik.

Bir pist aktivitesi öncesi araçlarımızın toplu fotoğrafı...


Türkiye'de ilk kez Gebze DOD alanında Otohaber işbirliği ile Modifiyeli Otomobil Fuarı düzenledik. Onlarca kez pist organizasyonu, geziler, barbeküler, buluşmalar düzenledik.
Yaklaşık 1 yıl süre ile www.modifiyem.com un başkanlık görevini yürüttüm. 2002 yılında ise burada tanışmış olduğum 8 arkadaşım ile birlikte bir şirket kurduk ve MAX TUNING isimli otomobil dergisini çıkarmaya başladık. Bu işi seven ve bilen insanlar ile uzun süre dergiyi çıkarmaya devam ettik. Kuruluşumuzda ve yönetimimizde olan bazı arkadaşlarım şu anda farklı otomobil dergilerinde, önemli pozisyonlarda çalışıyorlar.
O dönemde iki tane rakibimiz vardı. Bir tanesi TR Tuning ve diğeri Tuning Türkiye. Dergi işi çok zor ve zahmetli. Özellikle de mükemmeliyetçi bir yanınız varsa o dergi hiç bitmek bilmez. Satışlarımız 7000-8000 seviyelerine geldiği zaman yönetim kurulu toplantısında bu sayıları az bulduk ve bir süre sonra dergiyi kapattık. Oysa şimdi bakıyorum ki, en iyi olan dergiler 2000-3000 seviyelerinde satışa sahipler. Bu işte gerçekten bir yanlışlık var. Ya toplum okumayı bıraktı ya da internet dergilerin hükümdarlığını sona erdirdi.


 Piste çıkmak için sıra bekleyen araçlar...

 TOSFED Başkanı ie sohbet

Volkan Işık ile pist günleri

TV programlarım
Bir yayın dönemi boyunca TV8 de yayınlanan ve sevgili Murat Öztürk'ün sunduğu 8. ETAP programı içinde bir modifiye bölümü yayınladım. Güzel ve motive edici bir deneyimdi.
Sonrasında ise 2 dönem boyunca TV8 de MODİFİYE TV isimli programın bizzat koordinasyonunu ve sunuculuğunu üstlendim. Çok ses getiren, keyifli ve iddialı bir program olmuştu. Sponsorsuzluktan, yapım firmasının maddi imkanlarının tükenmesinden dolayı 2. dönemde programı sonlandırdık.


Profesyonel hayatıma yine sevdiğim iş üzerinden devam ettim ve www.otomobilshop.com isimli Türkiye'nin ilk otomobil ürünleri satan sitelerinden bir tanesini açtım. Bu site üzerinden tüm Türkiye'ye ürün satışı gerçekleştirdik. Bu süreçte CMS Grubu'ndan gelen bir teklif ile CMS SHOP adı altında kurulan perakende otomobil ürünleri zincirinin Satış Yöneticisi olarak 2 yıl çalıştım. Bu süre içinde Türkiye'ye otomobil ve modifiye ürünleri ile ilgili değerli markalar kazandırdım.
CMS SHOP konseptinin sona ermesinden sonra ise bu markaların Türkiye Distribütörlüğü'nü üstlendim.

2007 yılının sonunda, detaylı bir proje ile bir araç hazırlama kararı aldım. Babamın da desteği ile 1966 model Fintail 190 Mercedes aracı, 9 aylık bir çalışma sonrasında Limuzin haline getirdik. Bu otomobilin hikayesini ayrı bir yazımda yayınlayacağım.

 Mercedes tadilat sırasında...



Bu otomobil dışarıdan kullanım için o kadar çok talep gördü ki, kiralamaya başladım. Şu an yapmış olduğum işin temelleri aslında bu araç ile birlikte atıldı. Türkiye'nin önde gelen Lüks Araç Kiralama firması olan Atlantik Luxury Rentals bu şekilde hayata geçti.
Atlantic Luxury Rentals, şu anda Türkiye'nin önde gelen lüks araç kiralama firmalarından... 

2008 yılından beri aktif olarak ve hızla büyüyerek lüks araç kiralama işini yönetiyorum. İşim dolayısıyla binmediğim, kullanmadığım, zorlamadığım araç yok gibi. Bünyemizde bulunan birçok lüks segment otomobili de uzun süreli olarak görme, deneyimleme ve aşınma sürecini yaşayabilme şansım oluyor.
Bu yüzdendir ki, istediğim otomobil ile ilgili hissettiğimi, yaşadığımı ve deneyimlerimi açıkça yazabilirim.

Amacım sadece test yazıları gibi otomobilin özelliklerini sıralamak ve teknik bilgi vermek değil. Kendime özgü üslubumla birçok otomobilin hikayesini okuyacaksınız benden. Yanan Ferrari, yolda kalan Lamborghini, markete giderken kullandığım limuzin, Suriye'ye kaçırılan jipler, hayat kurtaran Audi...
Bambaşka bakış açıları ile :)