4 Ekim 2018 Perşembe

400.000 TL ye C serisi Mercedes?
GELİN BAŞKA BİRŞEY YAPALIM

Pahalı kelimesi artık çok masum kaldı. Doğru kelime sanırım “astronomik.” 

Şimdi size şu yüzden pahalı yok bu kadar vergi var geyiğine girmeyeceğim. Bunları her gün okuyorsunuz zaten. Bu noktada sadece birkaç tavsiyem olacak. Okuyun bakın, bence aklınıza yatacak.

Araba 0 km olacak
Sıfır arabanın tadı bir başka geyiğinden bir kurtulalım. Evet tabi ki sıfır araba güzel ama ilk gün güzel. İkinci gün zaten araba ikinci el olmuş olacak. Sıfır sevdasını en azından bir süre kenara bırakın. Avrupa’da ve hatta Amerika’da böyle bir şey yok biliyor musunuz? Böyle bir sıfır otomobil çılgınlığı yok. Hatta Amerika’da lease yöntemi ile hiç peşinatsız sıfır araç vermelerine rağmen bu kadar çılgınlık yok. Biraz sakin.

0 km arabanın çizik acısını bilir misin?
Büyük şehirde yaşıyorsanız eğer, bakın bu işin bir profesyoneli olarak söylüyorum, yok çizildi, aman çekildi stresini çekmeye değmez. Hele sıfır araba almışsın, ertesi gün arabanın kaputuna çiviyle yazılmış "Ahmet Merveyi seviyo" cümlesi, nasırlı parmakla mokasen ayakkabı içinde çorapsız 1 km yürümekle ölümüne kapışır. Büyük şehir demek her an herşey olabilir demek. 

Neden iki katı ödeyesin?
İkinci el dünyasına sıcak bakın çünkü maliyet hesabı yaptığınızda, (ben sizin için yaptım) cebinizde kalan para en az %40-50! Gidin bu parayla çocuğunuzu güzel bir okulda okutun, dünyayı gezin falan.

Eski kriterler geçerli değil
Teknoloji gelişti. Artık küçük hacimli ve aşırı beslemeli motor seçeneklerini tercih edin. Eskiden 2 litre motor 130-150 hp demekti. Şimdi 1.2 litre turbo makinelerden bu güç fazlasıyla elde ediliyor. Motor hacmi büyüklüğüne kapılmayın. Vergi dilimi zamanında bildiğiniz küfürleri tekrar etmek zorunda kalmayın. 

Takıntılı olmayın
Marka takıntısını bırakın. Artık bu işe girmek biraz anlamsız çünkü herkes birbirinin motorunu ve şasisini kullanıyor. Volvo aslında Ford, Citroen aslında Peugeot gibi vs. Hangisini beğeniyorsanız aklınız kalbiniz nereye gidiyorsa onu seçin. Otomobil bir yatırım aracı değildir. Bu kafayla otomobil almak sizi mutlu etmez. 

Temizlik boyası var
Şu boyalı kazalı takıntısından kurtulun. Her araba boyanabilir veya parçası değişebilir. Önemli olan nasıl onarıldığıdır. Bu konuda ekspertiz firmaları size gayet güzel rapor çıkaracaktır. Sonuçta Mona Lisa tablosu almıyorsunuz. Bunlar birer makine ve size hizmet etmek için var. 

Ne için alıyorsun?
Fonksiyonelliği unutmayın. Eğer bütçeniz sadece bir otomobil almaya yetiyorsa, heves ettiğiniz aracın ortak ihtiyaçlara cevap verebiliyor olmasına dikkat edin. Köpeğiniz, çocuğunuz varsa bunları göz önünde bulundurun.

Peki ya seçerken?
Benim tavsiyem 3-5 yaş arası araçları tercih edin ve km sinin 100.000 i geçmemiş olmasına çalışın. Ortalama bir otomobil, bakımları tam yapılırsa 250-350.000 km gidecektir fakat 100.000 km sonrasında ağır bakımlar çıkmaya başlar ve bu durum cebinizden ekstra para çıkmasına sebep olur. 

Ego ile otomobil ayrı şeyler
Otomobili başkası için değil kendiniz için alın. Başkasına hava atmak için bir araba almak bir ego göstergesi. Sizin ne tercih ettiğiniz kimseyi ilgilendirmez ve iyi haber size! Otomobilin yaşı bir statü sembolü değildir. Sıfır bir C kasa ile gittiğiniz restorana 5 yaşında bir E kasa ile gittiğinizde kimsenin size bakışı değişmiyor :)

Kısacası şu piyasa şartlarında kendinizi zorlamayın, gidin, ikinci el tertemiz bir araç alın. Bütçenizin yarısını da cebinize geri koyun.

Yakında size seçenekli olarak marka ve model bazında ikinci elde kendi deneyimlerimi aktarıp, tercihlerimi yazacağım. Size de yol göstereceğini tahmin ediyorum.

Sevgiler
Uğur Ersöz


30 Ekim 2017 Pazartesi

MERCEDES CLA. GERÇEKTEN BİR MERCEDES Mİ?

Mercedes CLA ya Mercedes demek haksızlık mı?

Herkes hata yapar. Doğrudur, insanoğluna mahsustur. Mercedes gibi büyük bir marka Citan diye bişi yaptı. Ne olduğunu o da anlamadığı için sonra ortaya bırakıp sessiz sedasız ortadan kayboldu. Dünyada ve Türkiye'de ticari araçta büyük söz sahibi olan Mercedes, Fiat'ın Doblo ile yaptığını beceremedi, eline yüzüne bulaştırdı.

Neyse konumuz bu değil zaten. Daha çok otomobil satabilmek için otomobil firmaları durup durup yeni bir segment uyduruyor. Eskiden sedan vardı, station vardı. Şimdi küçük mpv, orta boy suv, 3/4 minibüs, çeyrek otomobil, mini mini tek hacimli gibi değişik segmentler var. (Bunların içinde en karaktersiz bulduğum araç Bmw X4. Tasarımcısının tembel öğrenci gibi sunuma son gün kala fotoşopta X6 yı küçülttüğüne inanıyorum.) 
İşte bunları konuşurken Mercedes pat diye önümüze bir otomobil koydu. Mercedes CLA. Aslında A serisinin sedan versiyonu. Özellikle AMG aksesuarlı versiyonu ile uzaktan bakınca baya havalı bir şey. Izgarası parıldıyor, kaputta Mustangvari bombeler, ince yanaklı lastikler falan. Arka kısım çok havalı değil ama çift tarafta egzoz çıkışlarıyla durumu idare ediyor.
Üstelik üstü komple cam tavan. İç mekana bakınca da albeni devam ediyor. Güzel ve spor AMG koltuklar, deri direksiyon, şık tasarımlı kokpit hiç fena değil.
Her bindiğimde kafamı vurduğum alçak tavanı ve arka koltukların daracık ama sevimli yapısı ile içi dışı güzel bir otomobil. 
İşçilik kalitesi için çok güzel şeyler konuşamıyorum ve fakat işte biliyorsunuz ne kadar ekmek o kadar köfte olayı.

Eğer CLA45 AMG almadıysanız aracın performansına ait beklentinizi düşük tutun. Renault Megane ve Clio'dan tanıdığımız dizel motor (Reno motorlu Mercedes damgası yemiş olmasına rağmen motoru geliştiren firma tahmin edin kim? -Mercedes-)
Özellikle dizel motorda trafik ışığı yeşil yanmadan 2 saniye önce gaza basmaya başlayın çünkü anca kalkacaktır yerinden. 
Benzinli 1.6 daha uyumlu ve daha akıcı bir sürüş sağlıyor. 

Beğenmediğim tüm kısımlar ise otomobilin görünmeyen ve gizlenmiş yerlerinde başlıyor. 

Mercedes'e göre vasat bir ses izolasyonu, ucuz hissettiren kapı kapanma sesi, kasislerde esnemeyle kütürdeyen cam tavan sesi ve zayıf bir ön takım. Bir E serisi ve hatta C serisi kadar güvenli ve oturaklı hissetmiyorsunuz. Direksiyon tepkileri ise hiç fena değil.

Bu konuda asıl önemli söz sahibi ise sanıyorum Mercedes kullanıcıları zira takip ettiğim bir çok forumda ve gruplarda Mercedes CLA için pek de iyi şeyler söylemiyorlar ve hatta onu gerçek bir Mercedes olarak algılayamadıklarını belirtiyorlar.

Sanırım şöyle demek en doğrusu: Mercedes CLA, yeni başlayanlar için ideal bir Mercedes.


Ticari anlamda bakacak olur isek, bence Mercedes Benz Türkiye’nin bu konuda büyük eksiklikleri var. Son kullanıcıya sattığı fiyat belli, yaptığı indirimde belli. 
İnsanlar bu fiyattan bu araçları aldıktan sonra altı ay içinde sahibinden.com’a baktıkları zaman araçlarının değerinin sıra dışı bir şekilde düştüğünü görüyorlar.
Bunun sebebi ise bu araçların özellikle filo şirketlerine çok daha ucuz fiyatlara verilip daha sonra filo şirketlerinin bu araçları kısa süre kullanıp aldıkları fiyatın az üzerinde satıyor olması. Dolayısıyla örnek olarak sizin 100 TL'ye almış olduğunuz araç filo şirketi tarafından çok daha uygun bir fiyata alınıyor ve satarken sizin fiyatınızın altında satılıyor siz ne olduğunu anlayana kadar aracımız büyük değer kaybı yaşamış oluyor. 
Bunu bir düşünün isterseniz.

Her zaman sorduğumuz soruyla olayı noktalayalım.
Alınır mı? 
Bence tüm artı ve eksilerini üst üste koyarsanız evet alınır ama bu fiyat aralığında ve segmentte çok iyi rakipleri var. Bu yüzden ben önümüzdeki 2-3 yıl içinde çok daha hızlı değer kaybedeceğini ön görüyorum.

Hepinize sevgiler.

21 Ağustos 2017 Pazartesi

TUŞUN KADAR KONUŞ !



Otomobilin pahalı olduğunu anlamanın bir yolu da içerisinde bulunan tuş adedi.
Mercedes'in 8 tuşlu kliması, Bmw'nin kokpitte tüm tuş takımı yerlerinin dolu olması, aracını satacak kişinin büyük bir gurur ve özgüven ile ön konsolun fotoğrafını çekip ful+ful yazması...
Porsche Panamera uçak benzeri kokpiti ile çok ses getirmişti

Porsche Panamera ilk çıktığında, Boeing 737 kokpitinden hallice, havalı ve gururlu torpidosu. 
Tüm bunlar çok popülerdi. Özellikle 1970 - 2015 arasında. Onlarca tuşun ve düğmenin içinde havalı havalı oturmak.



Şimdi işin doğrusu ben de bol tuşlu otomobil seviyorum. Marşa basmadan önce çeşitli düğmelere basarak soğuk füzyonu aktive edip koltuk ısı seviyesini ve havanın ph değerini ayarlayıp Mars'a hareket etmeden gereken kontrolleri yapmak için bir takım tuşlara basmak falan. 
Çok güzel hareketler bunlar fakat biraz da boş işler. 
Otomobilin gerçek anlamda tüm fonksiyonlarını kullanan kaç kişiyiz? Bi parmak kaldıralım. 

Şimdi konuya geri dönelim. Bol kafa karışıklığı, pazarlama stratejileri, havalı görünümler falan derken, delinin teki çıktı ve otomobil üreticilerinin bütün planlarını bozdu. Elon Musk. Bu adamın aslında yaptığı işin büyüklüğünü ayrıca başka bir yazımda detaylandıracağım.

Tesla'nın piyasaya sürülmesi ile araç içi tuş takımları tarih olmaya başladı. Bir ekran üzerinden herşeye ulaşmak. Akıllıca ve basit. Minimalist.

TESLA Model X Kokpit - Hiç tuş yok

Bu hareketin hemen ardından sanki tüm firmalar bunu bekliyormuş gibi, aaa bi baktık onlarca düğmenin tuşun yerini birkaç basit minik ekran almaya başladı. Neden? Çünkü sadelik ve basitlik güzeldir ve etkilidir.
Zor birşeyi basit gösterebilmek ise bana göre dünyanın en zor işlerinden birisidir.

TESLA Model S'in otomobil dünyasına hediyesi kokpit

Şimdi size bir örnek vereceğim. 
Eskiden arama motoru dediğimiz zaman ne aklımıza gelirdi? Yahoo evet. Peki sayfayı açtığımızda arama kutusunu bulmak ne kadar kolaydı? Onlarca bilgi, reklam, fotoğraf ve gereksiz bilgi arasından onu bulup istediğimiz şeyi yazıyorduk. Peki ya şimdi? Google neden dünyanın en büyüğü? Çünkü yıllardır aynı şeyi yapıyor. Ekranı açtığınızda karşınıza beyaz bir sayfa çıkıyor ve sadece arama kutusunu görüyorsunuz.
Basit ve etkili. Yahoo'yu bitiren ve Google'ı en iyi yapan işte tam olarak bu.

Bu arada zor birşeyi bu kadar basit gösterebilmek gerçekten büyük yatırım, akıl, ar-ge ve deneyim ister.
PEUGEOT 308 in basit ama etkili minimalist kokpiti

İşte şu anda otomobillerde olan tam olarak bu. Basit ve etkili bir sunum yapabilmek. 
Tesla yeni otomobillerinde artık neredeyse sadece ekran kullanacak. 
En çok tuş takımı kullanan otomobillerden  Porsche, yeni Panamera ile birçok şeyi tek noktadan yönetir hale getiriyor.
Yeni Porsche Panamera'da neredeyse herşey ekrandan yönetiliyor.

Tüm otomobil markalarında yeni akım bu. Minimum tuş ile bütün herşeye ulaşabilmek. Sadelik, dinginlik.
Artık prestij ve büyüklüğün tanımı bu şekilde değişiyor.
Yakında kimse Pagani gibi bir iç mekan görmek istemeyecek. (Ben hariç)


Burada dikkat edilmesi gereken konu şu; tuş takımlarında vücut hafızamız ve beynimiz neyin nerede olduğunu ezberler. Yani klimayı açacağınız zaman gözünüzü yoldan ayırmazsınız bile. Ya da radyoda şarkı çalacaksanız kanalların yeri bellidir ve ulaşımı kolaydır.
Yeni nesil tasarımlarda tek ekran üzerinden bütün işi yapmaya çalışmak sürüş esnasında son derece riskli bir durum. Bu yüzden bence asıl dikkat edilmesi gereken bu.
İleriki zamanlarda bunları nasıl aşacağız? Demin bahsettiğim üzere sesli komutlar, mimikler ve düşünce gücü ile.


YAKIN GELECEK
Hiç konsept otomobillerin içine dikkat ettiniz mi? Neredeyse hiç düğme yoktur. Neden? Çünkü gelecekte hiçbir tuşa dokunmayacağız.
MERCEDES S Serisi Konsept Kokpiti

Herşeyi bakışlar, mimikler ve sesle idare edeceğiz.
Hatta beyin sinyallerini hatasız okumaya başlayan cihazlar geliştirildiğinde tıpkı bluetooth gibi minik bir kulaklığı takıp hiç konuşmadan, sadece düşünerek araçlara hükmedeceğiz. 
Gideceğimiz yere hiçbir müdahalede bulunmadan, sadece düşünerek gidebileceğiz. Bu çok güvenli olacak fakat aynı zamanda çok zevksiz de olabilir. 
Hükmettiğimizi sandığımız makineler aslında insanın zayıf noktalarını elimine ederek bize hizmet ediyor olacak.
Karşıdan gelen araca refleks göstermek zorunda kalmayacağız çünkü aracımız bizim yerimize bunları çoktan yapmış olacak. 
Bu yüzden artık araç içinde çok daha az şeye ihtiyaç duyuyor olacağız.
Araç içinde geçireceğimiz süre ile ilgili otomobil firmalarının daha yaratıcı ve efektif şeyler üretmesi gerekecek.

PAYLAŞIMLI ARAÇLAR
Tıpkı bir taksi gibi düşünün.
Herşey otomasyona girdiği için gideceğiniz yerin mesafesi, varış süresi, kaç kişi gideceğiniz, bunlar belli olacak. Dolayısıyla gün içinde aracı kullanacağınız zamanlar ve yerler belli olacak. Aracınız sizi bırakıp çalışmaya ve başka işler yapmaya devam edecek.
İçindeki yazılım sizi tekrar alması gereken saate kadar çalışmasını sağlayacak ve sizi alması gerektiği zaman, otomobiliniz tekrar kapınızda hazır olacak.
Yani sizin kullanımınız dışında aracınızın boş zamanlarını başkaları değerlendirse ve hatta siz bundan para kazanıyor olsanız? Yani satın alacağınız otomobilin hem etinden hem sütünden faydalanıyor olacaksınız. Kulağa nasıl geliyor?
Evet Uber'in gelecekteki hali hakkında size ipuçları veriyorum.
Bu söylediklerim kara, hava ve deniz için geçerli olacak. Yani her türlü ulaşım.


Bu anlattıklarım size çok mu uzak geliyor? 
O zaman bekleyin ve görün. Çünkü muhtemelen bizim deneyimleyebileceğimiz kadar yakın zamanda tanışacağız...

O zamana kadar biraz sabredin :)

otomobilgurusu


26 Mayıs 2017 Cuma

İKİ MİLYONA HONDA ALMAK. YENİ NSX!


Durun yahu hemen bu gazla iki milyona Honda olur mu falan demeyin.
Önce bi sakinleşin gelin oturun, çayınızı içerken ben size anlatayım biraz.




Japonlardan çok fazla ikonik araç çıkmaz biliyorsunuz. İşte GT-R var hepimizin bildiği sevdiği, onun dışında da Honda'nın NSX i var.
GT-R 90 lı yıllarda hızlı olabilirdi ve fakat ağzı burnu düzgün bir otomobil sayılmazdı.

Ama NSX? Arkadaş o tasarımı hangi vizyonla hangi kafayla yaptın ki şimdi bile yoldan geçerken dönüp baktırıyorsun... (Bu arada İstanbul'da dönüp bakabileceğiniz benim bildiğim 1 adet NSX var)

Japonların genellikle buzdolabı tipli otomobillerinin yanında NSX adeta çölde bir vahaydı. Üstelik bütün iş tipiyle de bitmiyordu. Zamanın ötesinde performans ve yol tutuş rakamları ile gerçek bir spor otomobilin kırmızıya boyanmış haliydi NSX.








Yeni NSX'in lanse edileceğini duyduğum andan itibaren piyasaya çıkması için gün saydım diyebilirim. Yaklaşık 1 yıl kadar önce otomobil ile ilgili ilk fotoları gördüğümde Honda bayisi bir arkadaşımla konuştuk ve ondan ön bilgi aldım. Ve geçen hafta gün geldi çattı.

Yeni NSX ile ilgili şimdilik bir video çekmedim zira çok güzel videolar çeken arkadaşlarım var. Onların videolarını youtube'dan izleyebilirsiniz.  Sadece aşağıda kısa bir gazlama anım var.
Ben size teknik bilgi vermek yerine gerçekten ne hissettirdiği ile ilgili güzel ipuçları veriyor olacağım.

Öncelikle dizaynı ilk bakışta çıtanın her geçen gün daha yukarı çıkacağının habercisi. Arka kısım ne kadar sade ve gösterişsiz ise ön kısımda hava kanalları, bombeler, sert hatlar, led farlar ve geniş ızgaralar ile şov yapılmış. Ben bayıldım, hasta oldum.

                                          İstanbul Park'da NSX ile ilk geçişim...

Teknolojik altyapısı ise göz dolduruyor. 1 benzinli ve 3 elektrikli motorun görev yaptığı NSX aslında teknoloji üssü gibi birşey. Detaylara çok takılmak istemem fakat sürüş dinamikleri o kadar çeşitli ki, NSX de silent moda aldığınızda BMW İ3 kullanıyor hissine kapılabilirsiniz ve fakat Sport+ modunda canavara dönüşen bir şeyle karşılaşıyorsunuz.

İçine bakacak olursak
Tasarımı ile şimdiden yeni bir ikon olduğunu söylemek hiç yanlış olmaz. Aracın içine düştüğünüz zaman ise (düşmek diyorum çünkü yere o kadar yakın ki, normal bir otomobile bineceğinizi sanıyorsanız aynı dili konuşmuyoruz demektir.) daha minimalist ve fonksiyonel bir havaya bürünüyor herşey. İşte şimdi bir Japon otomobilinde olduğunuzu hissetme vakti geldi.
Şıkır şıkır parıldayan gösterge panelinde tüm bilgilere ulaşabiliyorsunuz.
Çoğuna muhtemelen bakmayacaksınız bile ama olsun hepsi orada duruyor.


Ah o direksiyon. İşte iç kısmın en vurucu gücüne geldi sıra. Kıvırmadan söyleyeyim. Şimdiye kadar tuttuğum en iyi direksiyonlardan biri olduğunu düşünüyorum. Zaten öğrendiğime göre bu direksiyon için Honda mühendisleri inanılmaz zaman harcamışlar.



Performans
Yavaş desem inanacak mısınız? :)
Daha hızlısı var mı? Evet var fakat NSX gerçekten hızlı.

Eğri oturup doğru konuşalım. NSX'i alıp kullanacak kişi standart bir sürücü olmayacağı için (en azından hızlı otomobil kullanma konusunda bir altyapısı olmalı) standart şeylerden bahsetmeye gerek duymuyorum.

Olay sadece hızlı olması değil elbet. Tek başına hız hiçbir şey ifade etmiyor. Benim otomobil ile ilgili çarpıldığım iki konu var. Birincisi hızı değil hızlanması. Elektrik motorlarının yardımı ile neredeyse tork eğrisi çizmeden aracın tüm gücüne anında ulaşmak mümkün. Bunu sapanı çekip aniden bırakmak gibi düşünün. Gaza oturduğunuz anda arkanızdan tekmeyi yiyorsunuz.

NSX hafif bir otomobil değil fakat ağırlığını size çok fazla hissettirmiyor.
İkinci konu ise yol tutuşu. Elektronik olarak tork dağılımları 4 tekerlek ile sürekli uyum içinde çalışıyor. Doğru hız ve açıyla viraja girerseniz (yani otomobilin dengesini bozmadan ve yığmadan) gerçekten kendinizi raylarda gidiyor gibi hissediyorsunuz. Özellikle virajda nefis tepkileri var. Daha güzeli ise apex noktasını geri çekebiliyorsunuz. Yani normalde daha çok viraj içindeyken gazlamaya başlayabiliyorsunuz ki araç kaymadan çok daha hızlı şekilde düzlüğe ulaşıyor.

Eder mi peki?
Şimdi buraya kadar hepsi güzel.
İlk tepkileri duyar gibi oluyorum. 2 milyon Honda'ya verene kadar yok Ferrari alırım, Porsche alırım falan. Doğru valla çok doğru. Alırsınız. Gidin alın o zaman. Bakış açınız bu ise zaten Honda veya başka hiçbir marka spor otomobil üretmemeli.

Bu arada Türkiye'de bu kadar pahalı olmasının sebebi üstün vergilendirme zekamız ve becerimizden kaynaklanıyor. Yurtdışında bu araç çok daha ulaşılabilir bir fiyattan satılıyor.

Benim fikrim biraz farklı bu konuda. 2 milyona ne aldığınıza bakmak lazım. Emin olun NSX'e bindiğiniz zaman kimse dışarıdan size bakıp aa Honda'ymış bu ne acayip falan demeyecek. Bu çok özel bir otomobil. Zaten değerini, tarzını ve üstünlüklerini bilen kişiler çoktan almaya kafayı koymuştur bile.
Olaya bir de şöyle bakmaya ne dersiniz. Ferrari ve Porsche'lerin cirit attığı sokaklarda onlardan çok daha farklı gözükebilecek kadar cesur musunuz?
Bence soru bu olmalı.

Ben alır mıydım? Evet, bu segment bir otomobil almayı düşünüyor olsaydım en güçlü adaylarımdan olacağı kesindi...

Sevgiler
Uğur Ersöz




25 Nisan 2017 Salı

Yarım milyona 520 BMW mi olur?

       Ne güzel di mi yenilenen kasalar, ileri teknoloji, full hd dijital ekranlar, kuş kondurmalar...
Şahsen ben yeniliklere bayılıyorum. Her geçen gün çıta daha da yükseliyor.

Buraya kadar herşey iyi güzel ama gel gör ki fiyatlar için yüksek demek sadece iyimser bir tablo olmaktan ileri gitmiyor.

Otomobil işi yapıyor olmama rağmen gözlerimi yuvalarından fırlatan bir kareyi sizinle paylaşıyorum.

Bildiğimiz BMW 520d yarım milyondan daha fazla fiyat etiketi ile bayide. Nasıl ama? Evet evet bildiğimiz 5 kasa işte.
Kimse yanlış anlamasın, ya da anlasın farketmez ama 500.000 TL ye 520d olmaz.

Şimdi şu şekilde bir hesap yapalım.
Hadi diyelim akıl tutulması yaşadık aldık bunu. Ya da o kadar çok paramız var ki, bu paraya çok daha güzel şeyler alabilecekken gittik 520d aldık. Peki ya sonra?

Sene 2017. 500 bin liraya 520d.
Şimdi açıyoruz sahibinden.com u. Hop 2015 modellere bakıyoruz... 235-250 bin TL ye almayanı dövüyorlar.

İki sene daha geri gidelim. Çünkü kasa hala 2015 ile aynı... Hadi canım! 160 bin TL ye sebil gibi.

Bu ne demek? Şu anda 535.000 TL vereceğiniz araç ortalama bir hesapla iki sene içinde %50 oranında değer kaybedecek. Eğer elden çıkarmaz iseniz iki sene sonra bir kez daha %40 değer kaybedecek.
Para kaybetmenin en hızlı yolu :)

O zaman şöyle diyelim. 2 senede madem 260.000 TL + kasko + mtv + bakım giderlerini kaybedeceğiz (ki bunu kabaca 300.000 TL olarak hesaplayalım) 2 sene 520d ye binmenin maliyeti nerelere geldi?

Bir saniye hesap makinemi alıyorum... Aa. 300.000 TL yi 24 aya böldüğüm zaman aylık 12.500 TL ye geliyor.

Tekrar yazayım. Aylık 12.500 TL maliyet ile ortalama bir lüks araç olan 520d ye biniyorum.
Üstelik bu hesap parayı peşin verdiğim zaman, yani 535.000 TL yi tek seferde verdiğim zaman geçerli.
Kredi kullanayım derseniz ortalama aylık %1 ek faiz maliyeti daha gelecek. Ona hiç girmeyeyim. Kafamız iyice bulanmasın.

Sizce de bu işte bir terslik yok mu?

Gidin bir kiralama firmasına, aylık 1500 € + KDV ye istediğiniz 520d yi kiralayın.
7000 TL ye KDV dahil işi bitirin.

Hadi yine iyisiniz. Size her ay 5500 TL kazandırıyorum.
Hadi artık hesaplama bitti dağılabiliriz.





















20 Nisan 2017 Perşembe

Koskoca Mercedes E kasa! Yoksa gözümüzde mi büyütüyoruz?

Hazır Autoshow başlamışken biraz markalar üzerinden ilerleyelim.

Genel bakış açısı başka şey elbette. O yüzden adım adım gidelim ve Mercedes'in acı ve tatlı gerçeklerini biraz paylaşalım.

Rekabet artık çok fazla bunu biliyoruz. Bu tempoya ayak uydurmak için bazen hatalar yapılmıyor değil.

Neden bu kadar rahat yazabiliyorum? Çünkü reklam almak, markalara yaranmak gibi bir derdim yok. Üstelik otomobil dünyasında aynı aracı bu kadar uzun süre kullanan ender insanlardan birisiyim. Yaptığım araç kiralama işi buna olanak sağlıyor.
Bu tüm araçlar için geçerli. Bir kez kullandığım araçları size yazmıyorum. Tecrübe ettiğim ve üzerinde fikir sahibi olduklarımdan devam ediyorum.
Bu sayede ikinci el araç alacak kişiler için de biraz katkım olabiliyor ise ne mutlu bana.



Tüm dünyada tabi ki referans otomobillerden birisidir Mercedes. Buna lafımız yok. Benim de şahsi olarak favori otomobillerimden birisidir.

Yakın zamanda E kasa piyasaya çıktı. Haklı olarak bir havalar bir karizmatik bakışlar falan. Niye? Çünkü otomobil bildiğin S kasanın az küçüğü (en azından görüntüde).
Peki ya bir önceki kasası ne oldu? Bugün buna biraz değinelim.

Kasa kodlarını buraya yazıp teknik terimler kullanarak aklınızı karıştırmayayım. O yüzden bir önceki kasa diyeceğim kısaca.
Benim için görüntü önemli diyenler için E180 çıkardılar. 1.6 motor yetersizdi ama idare ediyordu. Fiyatı da fena değildi. Sıfırını 2015 yılında 180-190 bin TL civarında alabiliyordunuz.

Bir de bunun yanında E250 ve E250 CDI 4MATIC çıkardılar ki evlere şenlik.
E250 CDI ın fiyatı 280-290 bin TL aralığında geziyordu.

Benim fikrim W212 kasa Mercedes (hadi kodu bir kez kullanalım da laf etmesinler :) ) E kasa için gelmiş geçmiş en kötü otomobildi. 2013-2016 arası çıkan otomobillerden bahsediyorum.

Şimdi nasıl konuşuyor bu adam diye sorarsanız söyleyeyim. E180 ve E250 otomobillerden bizim filoda fazlasıyla bulunuyor (du) ve sanırım bizim kadar km yapıp aracın her evresini birkaç araçta birden yaşayan kimse olmamıştır.
Bu yüzden içini dışını, yol tutuşunu, performansını, kronik olaylarını, kazasını, durmasını, gitmesini kısaca hepsini ezbere biliyorum.

Eğer benzinli ve dizel arasında bir tercih yapmak isterseniz size direkt olarak gidin benzinliyi alın derim. Eğer çok yol yapan bir insansanız tabi ki dizel isteyeceksiniz fakat o zaman da gidin başka marka alın derim. (Hangi markalar, bundan da birazdan bahsedeceğim.)

E250 CDI benim gözümde sedan kasasında bir traktörden farksız. E180 ne kadar pürüzsüz ve sessiz yol alıyor ise E250 dizel bir o kadar kötü. Sınıfına yakışmayan bir titreşim, bana göre vasatı geçmeyen bir performans (motor gücüne göre) ve yol tutuşa sahip. Ayrıca çok az yaktığını sanıyorsanız onu da bir zahmet geçiniz.
E180 normal şehir içi kullanımda 10 litre civarında geziyor. Hatta 11-13 lere çıkması da sürpriz olmasın. Dizel E250 ise 9 litre civarında geziyor. Daha sakin kullanırsanız 7-8 seviyelerine kadar geliyor. Asılırım derseniz direk 11-13 arası.

Aradaki fiyat farkını ve bakım masraflarını göz önüne alırsanız size benzinliyi tavsiye ederim. Performanslı kullanımda E180, arasında %50 fiyat farkı olan dizele yaklaşabiliyor. Sollamalarda ise oldukça zayıf kaldığını söyleyebilirim.

Gelelim Mercedes rahatlığına. E kasa için pek öyle birşey yok desem abartmış olmam. Uzun yolda son derece rahatsız koltuklar, sert ve konforsuz süspansiyon ile seyahatler son derece keyifsiz.
Koltukların ergonomisi kötü.
Arka koltuk performansı da vasatın altında. Son derece sert, arka yolcu konfor odaksız. Hatta araçta şu şekilde şikayetler aldığımız oldu. "Arka koltukta çok midemiz bulanıyor". Katılıyorum. Aynı şikayeti ben de aldım. Çünkü aşırı titreşimli ve rahatsız. Yoldaki her kasis ve bozukluğu içinizde bir yerde hissedebiliyorsunuz.

Hakkını yemek istemediğim konular da var elbet. Mesela özellikle benzinli E kasa neredeyse hiç sorun çıkarmadı. Hiç problemsiz bir otomobildi. Kasa zayıf görünüyor olmasına rağmen araçlardan iki tanesinin önden yaptığı kaza sonucunda bile kapıları rahatlıkla açılıyordu.
İçinde yüksek teknoloji barındıran farları oldukça güzeldi. Büyük cam tavan aracın içini ekstra ferahlatıyordu.


Ön kokpitin silikon dokusu zamanla soyuluyor. Bizim üç tane otomobilin aynı şekilde klima bölgesinden soyulmasına şahit olduk. Mercedes garantiye almayız dedi. Biz de peki dedik.
Direksiyon simidi derisi de hızlı aşınıyor ve direksiyon üzerindeki tuşlar da hızlı deforme oluyor.

Şimdi bu kadar şeyi neden söylüyorum? Çünkü sizin yerinizde olsam ne yapardım söyleyeyim.
Gider aynı yıllara ait BMW 520 ya da A6 alırdım. Her iki otomobil de benim fikrime göre daha üstün. Hem konfor hem de performans olarak E kasanın üzerindeler. Özellikle BMW konfor açısından çok iyi. A6 ise son derece iyi sürüş dinamiklerine sahip.

Mercedes bunun farkında değil mi? Tabi ki farkında. İkinci el otomobil alacaksanız ve hedefinizde E kasa var ise rakipleriyle kıyaslamadan karar vermeyin derim.

Arada derede kalmış bir otomobil gibi E kasa. Eskilerini hatırlarsınız. Ne kadar karakter sahibi, sağlam ve kendine özgü özellikleri vardı. Bu sınıf için tüm dünyada referans otomobildi.

E kasa için şimdilik bunları söyleyeceğim. Daha bunun A, C, CLA, S kasaları var. Oralarda durum biraz farklı. Onları da sizinle paylaşıyor olacağım.

Mercedes kullanırken bile emniyet kemeri takmayı ihmal etmeyin. Zaten Mercedes sonsuz öten sinir bozucu kemer uyarı sesinden dolayı en sevmeyenleri bile takmaya zorluyor.

Yolunuz açık olsun.
Not: Şu aralar favori parçam Marian Hill / Down. Otomobilde dinlemesi de çok zevkli. Tavsiye ederim.

Uğur Ersöz







11 Ekim 2016 Salı

VW BEETLE adını hak ediyor mu?

Ponçiksin diye mutlu sanıyorlar. Acaba durum böyle birşey mi?

Tarihi boyunca 21,5 milyondan fazla satmış olabilir. Hatta bu konuda dünya rekorunun sahibi de olabilir. Peki neden bu kadar çok sevildi? Üstelik yapımı ile ilgili emri Hitler'in verdiğini düşünecek olursak hala bu kadar çok seviliyor olmasına şaşırmak gerekir mi? 

Şimdi tasarımın ne kadar ilham verici ve başarılı olması ile ilgili bir şey sorayım. Uzaktan bir Beetle gördüğünüz zaman size ilk çağrıştırdığı araç hangisi? Evet, çoğunluğun cevabı Porsche. Nedenini bilen var mı? 

Cevap; aracın tasarımının Hitler'in isteği ile bizzat Ferdinand Porsche tarafından yapılmış olması. (Hitler tasarım sürecinde rahat durmamış ve tasarımı parmaklamış)
1938 yılından beri hayatımızda olan ve tasarım hatları genel olarak değişmemiş bir otomobilden bahsediyouz.

Basit ve ihtiyaca yönelik gibi gözüküyor olsa da aslında Beetle fikri günümüzde bile ders olarak okutulabilecek nitelikte önemli bir pazarlama başarısıdır. Sadece otomobilin sempatikliği değil, dürüst duruşu, olduğu kadarını vaat ediyor olması ve iddiasızlığının ardında gizli iddiası, dünya çapındaki başarısının temelini hazırlamıştı. Tüm bunlara ek olarak zamanın çok ötesinde reklam fikirleri ve kampanyaları ile desteklenerek, Nazi fikrinden çıkmış bir otomobili, Yahudi cemaatine bilesatabilmeyi başaran bir süreçten bahsediyoruz.

 
Şimdi tüm bunlar bir tarafa, konumuz güncel Beetle. 
Kısa ve uzun vadede başarılı olduğunu başından söyleyip sonra detaylarını vereyim.
Yeni otomobil her daim insanın gözüne hoş görünür ve kusurlar ve yıpranmalar ortaya çıkmadığı için insanı yanıltabilir. İşte tam bu aşamada devreye ben giriyorum. Çünkü otomobilin çeşitli versiyonlarının hem sıfır hem de neredeyse 100.000 km yapmış halini bizzat biliyorum.

Aslında temelde Golf alt yapısına sahip olsa bile özgün duruşunu bence koruyor. Tasarımın ana hatları hala aynı. İşlevsellik ve fonksiyonlar artık basit bir otomobilden beklenecek gibi değil. Bu anlamda sınıf atladığını söylemek yanlış olmaz zira araçta ihtiyaç duyduğunuz hemen herşey sunulabiliyor. Zaten fiyatı da artık onun ekonomik bir otomobil olmadığının diğer bir ispatı.


Hiç ucuz değil ve ucuz olmak gibi bir iddiası da yok. Üstelik ikinci el fiyatları da pek düşmüyor. Yani aldığınız andan itibaren satana kadar hep değerli. Bunlar kullanıcının sevdiği şeyler.

En çok tercih edilen motor 1.4 TSI. DSG şanzuman ile birlikte işi rahatlıkla götürüyor. Çok az yaktığını söylemek doğru değil. Standart bir kullanımda şehir içinde ortalamalar 9 litrenin pek altına inmiyor.

İşçilik kalitesi iyi. Bence en büyük problem torpidodan gelen gıcırtılar. Sıfır halinde de, ileriki zamanlarda da torpidodan gelen gıcırtı ve tıkırtılar hiç bitmedi.

İç mekanda, aracın renginde tasarlanmış ön göğüs ve kapı döşemeleri güzel ve çekici. Direksiyon, yol tutuş ve frenleme konusunda gerçek bir Volkswagen. Bunlardan şikayetçi olmanız pek mümkün değil. Üstelik arka koltuklara rahatlıkla oturabiliyorsunuz. Asla bir RCZ veya Mini değil. Parçası çok pahalı değil.

İşin doğrusu bu otomobilde şikayet edeceğiniz bir şey olduğuna ben inanmıyorum. Sebebi ise teknik olarak Golf'ten bir farkı olmaması.
Peki beğenmediğim yerleri var mı? Evet var. Mesela koltuklarını daha özgün ve karakterli yapabilirlerdi. Aynı şekilde direksiyon da bu otomobile özgü olabilirdi. (Bakınız Fiat 500) Jantlarda opsiyonel olarak sunulan Retro dizayn iyi fikir fakat pahalı olduğu için pek tercih edilmiyor.

Ruhu konusuna gelince... İşin doğrusu eski bir otomobili yeni bir otomobilin içinde aramak çok doğru değil. Sonuçta gelişiyor, ilerliyor ve büyüyor. Yine de bu anlamda başarılı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kısacası Volkswagen bence bunu başarmış. Üstelik kısa ve uzun vadede, periyodik bakımını yaptırdığınız sürece size hemen hiç problem çıkarmadan görevine devam ediyor.


O kadar ruh peşindeyseniz gidip eskisini alabilirsiniz.

Alınır mı? Evet alınır.

Bu arada, Volkswagen şu yalancılıkla ilgili skandal sürecini nasıl güzel yönetti ama di mi? :)

Sevgiler
Uğur Ersöz