Audi'nin spor otomobili R8 ile ilgili birçok şey söyleniyor yazılıyor. Şu kadar güçlü, şu kadar hızlı vs vs... İşin diğer tarafından bakmak tabi ki yine benim işim. Tüm bu kağıt üzeri değerleri bir kenara bırakıp, otomobil ile ilgili konuşmak yerine ben size direk bir R8 sahibinin neler yaşadığını anlatayım. Hem de Türkiye yollarında.
Öncelikle bir Ferrari'den farklı olarak daha sakin ve derli toplu bir kabine sahip. Bu özellik otomobili daha kullanılabilir bir hale getirmekle birlikte insanın hevesini ve heyecanını da aynı oranda alıp götürüyor. Volkswagen gurubunun böyle bir özelliği var. Bilmiyorum hiç Bugatti anahtarı gördünüz mü ama eğer görmediyseniz söyleyeyim. Jetta ile aynı.
Otomobil teknik olarak gerçekten çok iyi. Mükemmel güç ağırlık dengesi, çok iyi oranlanmış şanzuman, bana göre sıradışı bir yol tutuş ve tüm bunlara ek olarak müthiş kontrollü ve kolay kullanım. Tabi ki her spor otomobilde olduğu gibi şakası yok.
Gelelim bu otomobili satın alma amacınıza. Eğer son kullanıcı iseniz yani kişisel kullanımınız için aldıysanız bazı gerçekleri söylemekte fayda var. Hiçbir erkek bir spor otomobili sadece çok iyi teknik değerlere ve hızlı oluşuna bakarak almaz. Onunla gurur duymak, onu dinletmek, göstermek ve hatta bazen paylaşmak ister. İstanbul'da haftasonunda İstinye Park, Bebek, Etiler ve Bağdat Caddesi bu yüzden bu tür otomobilleri görebileceğiniz yerlerin başında gelir.
Audi R8 ile ilgili sıkıntılar işte tam bu noktada başlıyor. Kağıt üzerinde mükemmel olan bu araç maalesef ki gerçek hayatta o kadar albeniye sahip değil. Açıkçası gittiğiniz hiçbir yerde Ferrari, Maserati'yi geçtim, Porsche 911, Chevrolet Camaro muamelesi göremiyorsunuz. Otomobilden anlayan kişiler tabi ki gözünü aracın üstünden ayırmıyor, fotoğraf çekiyorlar. Gülümsüyorlar. Otomobilden ortalama anlayan kişiler ise Audi TT nin hafif hormonlu halini gördüklerini düşünerek biraz ilgilenip kafalarını çeviriyorlar. İş kızlara geldiğinde ise, R8 sınıfta kalıyor. Otomobilden anlayanları geçiyorum ama maalesef kızlar bu otomobile bakmıyor. En azından bir Camaro'ya bakar gibi bakmıyorlar. İspark görevlisi bile araca bakıp sadece "Ne kadar gürültülü bu ya" deyip geçiyor.
Trafikte sizi özel kılan şey açıkçası hızlı olmanız. Çok dikkat çekmiyorsunuz. Valeye aracı bıraktığınız zaman en önde duracağı ise hep bir muamma. Lucca'da da durum farklı değil.
Şimdi tekrar başa dönüyorum.
R8, hiçbir Ferrari'de kendinizi hissedemeyeceğiniz kadar güvenli yol alıyor. (FF ve La Ferrari kullanmadığım için onları bu kıyaslamaya koymuyorum). Bahsettiğim gibi son derece kolay kullanıma ve harika ivmelenme özelliklerine sahip. Viraj dönüşleri tam bir keyif.
Bu tür araçlarda bakılmasa bile yakıt tüketimi düşük. Sadece 911 Porsche'nin daha iyi değerlere sahip olduğunu söyleyebilirim. Maserati ile rolantide bile deponuzu bitirebilirsiniz.
Peki o zaman durum böyle iken bir R8'i neden almak isteriz?
Zevkler ve renkler tabi ki tartışılmaz. Ben sadece madalyonun diğer tarafını göstermek istedim.
R8 benim kişisel olarak çok keyif aldığım bir araç. Mütevazi bir şekilde yüksek güç ve keyif sunuyor. Peki içi adrenalin dolu bir spor otomobil tutkununu ne kadar tatmin edebilir?
Yeteri kadar değil...